Güllaç İçin Coğrafi İşaret Tescil Başvurusu Yapıldı

Kanuni Sultan Süleyman‘ın Ramazan ayında sofrasından eksik etmediği güllaç için coğrafik işaret müracaat yapıldı

Türkiye‘nin her tarafında güllaçlar bu tescil başvurusu standardına uygun halde üretilecek

Osmanlı Devletinin kurulduğu topraklar Bilecik‘te güllaca ‘Geleneksel Eser İsmi Tescili’

Şeyh Edebali Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Besin İşletme Kısmı Öğretim Vazifelisi Mesut Kaplan;

” Türk Patent ve Marka Kurumuna ‘Geleneksel Ad’ olarak tescil başvurusunu yaptık”

BİLECİK – Kanuni Sultan Süleyman‘ın Ramazan ayında sofrasından eksik etmediği güllaç için Bilecik‘te ‘Geleneksel Eser Ad’ tescil başvurusu yapılırken, kültürel korunma hedefleniyor.

1489 yılında saray mutfağına giren ve gül suyunun eklenmesiyle ortaya çıkan ‘güllü AŞ’ ismi daha sonra iki sözün kaynaşarak tek söze dönüşmesiyle güllaç biçimine dönüşmüştür. II. Murad evresine yani 1400’lü yıllara ilişkin kayıtlarda güllacın Osmanlı mutfağına girdiği ve kitaplarda yer aldığı görülen güllaç artık Bilecik‘te coğrafik işaret alınarak, ‘Geleneksel Eser İsmi Tescili’ yapıldı.

“Güllaç üzeri nar meyvesi ile süslenir”

Şeyh Edebali Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Besin İşletme Kısmı Öğretim Vazifelisi Mesut Kaplan, Bilecik Ticaret ve Sanayi Odası ve Bilecik Pir Edebali Üniversitesi’nin iş birliğiyle, Türkiye’nin esaslı tarihi ve gastronomik mirasının kıymetli bir kesimi olan güllaç için ‘Geleneksel Eser Ad’ tescil başvurusu yapıldığı söyledi. Kaplan, “Güllaç için süt hazırlıyoruz, sütün kıvamını biraz arttırmak için krema koyuyoruz. Sütü ek edip yine karıştırmaya devam edeceğiz. Mısır nişastası, buğday nişastası ve buğday unundan elde ediliyor. Birkaç etap ile elde ediliyor ve ince yaprak haline getiriliyor. Bunu sütle birlikte tepside ıslatıyoruz ve yumuşuyor üzerine ceviz ve başka meyvelerden bilhassa nar var ise nar ile öbür meyvelerle üzerini süslüyorum” dedi.

” Güllaç 15’nci yüzyıldan günümüze kadar gelmiş bir ramazan lezzeti”

Şeyh Edebali Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Besin İşletme Kısmı Öğretim Vazifelisi Mesut Kaplan, açıklamasının devamında, “Güllaç 15’nci yüzyıldan günümüze kadar gelmiş bir ramazan lezzeti. Ramazanların vazgeçilmez bir lezzeti desek daha uygun olacak güllaç hem üretimi kolay hem de yalnızca güllaç yapraklarını alıyoruz süt ya da sütü biraz yoğunlaştırdıktan sonra yaprakları ıslatıyoruz. Biraz ceviz ve meyvelerle hazır hale getiriyoruz. Hem imali kolay hem de lezzeti çok üstün lezzetli olan bir eserimiz. Güllaç, Osmanlı’dan gelen bir miras olduğu kadar günümüzde de ramazanlarda da en fazla tüketilen bir tatlı olma durumunda” dedi.

” Türk Patent ve Marka Kurumuna ‘Geleneksel Ad’ olarak tescil başvurusunu yaptık”

Kaplan, Bilecik Pir Edebali Üniversitesi, Ticaret ve Sanayi Odası İşbirliği ile güllacı müdafaa altına aldıklarını anlatarak, “Bu klâsik eserin formasyonunu, üretim ve tüketim özelliklerini standardize edip bunu gelecek jenerasyonlara iletilmesi için çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında Türk Patent ve Marka Kurumu’na ‘Geleneksel Ad’ olarak tescil başvurusunu yaptık. Türkiye’nin her tarafında güllaçlar bu tescil başvurusu standardına uygun halde üretilecek” dedi.

” Kanuni Sultan Süleyman‘ın ramazan sofralarında eksik etmediği tatlılardan bir tanesiydi”

Kaplan son olarak, “Güllaç Osmanlı Saray mutfağının en lezzetli olması yanında, halk tarafından da en fazla tüketilen tatlıydı. Yasal Sultan Süleyman vaktinde ki saray kayıtlarında güllaçtan sıkça bahsediliyor. Ondan sonraki devirlerde de güllacı çabucak hemen her evrakta de görebiliyoruz ilgili kayıtlarda da, Yasal Sultan Süleyman’ın ramazan sofralarında eksik etmediği tatlılardan bir tanesiydi ve bu gelenek her devir devam etti günümüze kadar geldi” tabirlerine yer verdi.

Genelde mevsimin de nar tanesi kullanılıyor bilhassa Bilecik nar konusunda Türkiye’nin önde gelen üreticilerinden, İnhisar bölgesi nar konusunda yeterli ancak şuan nar vakti olmadığı için frambuazları kullandık.

Öte yandan Bilecik’ten güllaç için coğrafik işaret müracaatında bulunulmasına reaksiyon gösteren Kastamonulu ustalar, “Bilecik ile güllacın hiçbir alakası yok” demişlerdi.